info@kocgundoganhukuk.com
Fevzi Çakmak-1 Sokak, Ümit Ap. 22/7, 06430 Kızılay Çankaya/Ankara

BOŞANMA

CEVAP DİLEKÇESİ VERMEYEN EŞ ISLAHLA BİLE BOŞANMANIN FERİSİ NİTELİĞİNDEKİ NAFAKAYI TALEP EDEMEZ

T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2-2716
KARAR NO : 2020/705

Yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biridir. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi, maddi koşulların yanı sıra biçimsel koşulların da gerçekleşmiş olmasına bağlıdır. Yoksulluk nafakasının maddi koşulları; nafaka isteyenin ağır kusurlu olmaması, boşanma sebebiyle yoksulluğu düşecek olması ve boşanma sebebiyle yoksulluğa düşülmesi arasında nedensellik bağının gerçekleşmesi ile oluşurken, biçimsel koşulları ise; talep, süre ve evlilik birliğinin boşanma ile sona ermesi şeklinde ayrımlanmaktadır. Yoksulluk nafakası, boşanmanın isteğe bağlı feri sonuçları arasındadır. Bu nedenle hâkim; taleple bağlı olup, kendiliğinden yoksulluk nafakasına hükmedemeyeceği gibi talep miktarını da aşamaz.

hükmedemeyeceği gibi talep miktarını da aşamaz.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; dava dilekçesinin davalıya usule uygun şekilde tebliğ edildiği hâlde, süresi içerisinde cevap dilekçesinin sunulmadığı, böylece davalının dava dilekçesinde yer alan tüm iddialarını inkâr etmekle savunmasına yönelik herhangi bir vakıaya dayanmadığı, mahkemece yapılan ön inceleme duruşmasına her iki tarafında katıldığı, davalının dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasından sonra gelinen ön inceleme duruşma aşamasında boşanma nedeniyle yoksulluğa düşeceği vakıasına dayanarak davacıdan yoksulluk nafakası talep ettiği, davacının ise bu talebe açık muvafakatinin olmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda açıkça anlatıldığı şekilde; yoksulluk nafakası, taraflar arasında boşanmaya sebep olan olaylarda kusur ilkesine dayalı, boşanmanın mali sonuçlarından biri olması nedeniyle boşanma davasında ferî talep olarak ileri sürülebilmekte ve şartları oluştuğu takdirde boşanma kararının ferisi olarak kararda yer alması nedeniyle uygulamada boşanmanın eki niteliğinde görülmektedir. Boşanma davası ya da boşanma kararı olmaksızın (TMK m.178 uyarınca açılan davalarda) tek başına yoksulluk nafakası davası açılması imkânsızdır. Yoksulluk nafakasının boşanma davasından bağımsız şekilde talep edilmesi hâlinde ise, usulüne uygun yargılaması yapılarak tamamlanmış bir boşanma davası sonucu uyarınca ve kesinleşen boşanma davasında belirlenen kusur durumu esas alınarak karar verilebilmektedir.

Anlatılan şekilde yoksulluk nafakası davasının aslen boşanma davasından bağımsız bir dava niteliğinde ve kendine has koşulları olduğu, boşanma nedeniyle yoksulluğu düşme vakıasına dayanılarak bunun ispatlanmış olması halinde kabulüne karar verilebileceği, karşı tarafın bu iddiaya yönelik Anayasa’nın 36. maddesiyle temel hak olarak garanti altına alınmış karşı ispat hakkının bulunduğu, tahkikatın ön inceleme duruşma tutanağına göre yapılacağı hükmü karşısında, mahkemece taraflar arasında yoksulluk nafakası yönünden uyuşmazlık olduğu hususu ön inceleme duruşma tutanağı ile tespit edilmesi hâlinde ancak bu talep hakkında olumlu olumsuz karar verilebileceği, aksi takdirde mahkemece ön inceleme duruşma tutanağı ile taraflar arasında tespit edilmeyen konularla ilgili karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerekliliği karşısında davaya konu yoksulluk nafakası talebinin iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi niteliğinde olduğu, aksinin kabulü hâlinde aleyhe dayanılan vakıa hakkında karşı tarafın ispat hakkı elinden alınarak hukuki dinlenilme hakkının ihlal edileceği gözetilmeksizin mahkemece istemin boşanmanın eki niteliğinde talep olması nedeniyle serbestçe, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği gerekçesiyle kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

ANLAŞMALI BOŞANMADAN FERAGAT EDİLMESİ DAVA TARİHİNDEN ÖNCEKİ OLAYLARIN AFFEDİLDİĞİ SONUCUNU DOĞURMAZ.

T.C. Y A R G I T A Y 2. Hukuk Dairesi
ESAS NO: 2020/548
KARAR NO: 2020/1743

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak görülen karşılıklı boşanma davasında yerel mahkemece, boşanmaya neden olan olaylarda erkeğin ağır, kadının hafif kusurlu olduğu gerekçesiyle iki davanın da kabulü ile tarafların boşanmalarına, davacı-davalı kadın yararına tazminatlara ve nafakalara hükmedilmiştir. Bu karara karşı davacı-davalı kadın tarafından tazminatların ve nafakaların miktarları, davalı-davacı erkek tarafından ise kusur belirlemesi, davacı-davalı kadın yararına hükmedilen nafakalar ve tazminatlar ile tazminat taleplerinin reddi yönlerinden istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesince, daha önce kadın tarafından açılan ve feragat edilen anlaşmalı boşanma davasından sonra davalı-davacı erkekten kaynaklı yeni bir olay olmadığı, boşanmaya neden olan olaylarda davacı-davalı kadının tam kusurlu olduğu gerekçesiyle kararın gerekçesinin düzeltilmesine, davacı-davalı kadının manevi tazminat ve yoksulluk nafakası taleplerinin reddine, davalı-davacı erkek yararına 7.500 TL maddi tazminata karar verilmiştir.

Feragat edilen dava münhasıran TMK’nın 166/3. maddesine dayalı olarak açılmışsa, anlaşmalı boşanma davasından feragat, dava tarihinden önceki olayların affedildiği sonucunu doğurmaz. O halde, taraflardan biri feragatle sonuçlanan anlaşmalı boşanma davasının dava tarihinden önceki vakıalara dayanarak herhangi bir boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açabilir. Açılan davada anlaşmalı boşanma davasının dava tarihinden önceki vakıaların da kusur belirlemesinde dikkate alınması gerekir.

Somut olayda, davacı-davalı kadın tarafından daha önce açılan ve feragat edilen dava, münhasıran TMK’nın 166/3 maddesine dayalı olarak açıldığına göre, anlaşmalı boşanma davasının dava tarihinden önceki vakıaları affedildiği anlamına gelmeyeceğinden, bu hususun gözetilerek karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş kararın bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

ALDATILAN EŞ, ALDATAN ÜÇÜNCÜ KİŞİDEN MANEVİ TAZMİNAT ALABİLİR

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO : 2017/1482 E
KARAR NO : 2017/556 K

Eş söyleyişle, esasen dava dışı eşin, evlilik birliğinin gerektirdiği sadakat yükümlülüğü bulunmakla birlikte; onun evli olduğunu bilen ve buna rağmen onunla ilişkiye giren davalı kadının da dava dışı kocanın sadakatsizlik eylemine katıldığında ve her ikisinin de bu haksız eylemlerinden birlikte ve müteselsilen sorumlu olduklarında kuşku bulunmamaktadır. O halde olayda, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 61. maddesinde düzenlenen birden çok kişinin birlikte bir zarara sebebiyet vermeleri, diğer bir deyimle teselsül hali mevcut olup, davalı doğan zarardan, davacının eşi ile birlikte müteselsilen sorumludur. Müteselsilen sorumluluğun bulunduğu durumda da 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 162 ve devamı maddeleri gereğince davacı, alacağını sorumluların tamamından isteyebileceği gibi bunlardan biri veya birkaçından da isteyebilir. Bunlardan birisinin ölmüş olması diğerini sorumluluktan kurtarmaz. Zarar gören dilerse davasını bu kişiye yöneltebilir. Şu durumda; sorumlulardan birisi olan davacının eşinin vefat etmesi, teselsül ilişkide bulunan davalının sorumluluğunu ortadan kaldıracak bir olgu olarak kabul edilemez ve davalının haksız eyleminin varlığını ortadan kaldırmaz.

Böylece, evli bir kimsenin evlilik dışı birlikteliği, diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olduğu gibi, bu eyleme katılan kişinin eylemi de bundan ayrı düşünülemez. Dolayısıyla, bu eyleme evliliği bilerek katılan kişi de diğer eşin uğradığı zarardan sorumludur.

Sonuç itibariyle davalının, davacının resmi nikahlı eşi ile evli olduğunu bilerek duygusal ve cinsel ilişkiye girdiğinin tarafların ve mahkemenin kabulünde olmasına göre; davalının sorumluluğu ahlaka ve adaba aykırılık nedeniyle gerçekleşen “haksız fiil”den kaynaklanmakta; dava da yasal dayanağını haksız fiile ilişkin hükümlerden almaktadır.

Yukarıda açıklanan bütün bu nedenlerle eldeki davada mahkemece davalının açıklanan şekilde gerçekleşen eyleminden sorumlu olduğunun kabulünde bir isabetsizlik yok ise de; dava tarihinden sonraki bir tarihte davacı ve eşi arasındaki boşanma davasında verilen karar ile eşinin davacıya dava konusu haksız eylem nedeniyle 50.000,00 TL manevi tazminat ödediği hususunun hüküm altına alındığı anlaşıldığına göre, davalı ile dava dışı eşin birlikte sebep oldukları zarar nedeni ile müteselsilen sorumlu oldukları…